Zor oldu bu yazıya başlamak. Nereden başlasam, hangi birini anlatsam
dedim yutkunmakta zorlanırken. Tüm dram filmleri bir kenara,
Kaplumbağalar da Uçar'ı başka bir kenara koydum. Derin bir nefes aldım,
Bahman Ghobandi'ye söylendim böyle bir film nasıl yapılır diye.
Bir salon dolusu insanla izlemek istedim. Hisleri paylaşmak,
duygularının yüzlerine yansımasını görmek istedim. Film bittiğinde
bakışıp, sadece susmak istedim.
Sen de uçmak istersin herkes gibi. Kanatların olsa, yükün ağır. Yük olsa
da kabuğun, terk edemezsin. Evindir, parçandır. Atsan kabuğunu bir
köşeye döner, yine sığınırsın.
Kuzey Irak-Türkiye sınırında bir köy, ABD-Irak savaşını bekleyen halkın
içinde yüzlerce çocuk. Hepsinin ayrı hikayesi var ama Agrin'inki
bambaşka. "Halepçeli kız" diyorlar ona. Katliamda uğradığı tecavüzün
ardından anne olmuş 14 yaşında bir çocuk. Utanıyor, kabul edemiyor küçük
kör yavrusunu. Gitmek istiyor çocuğunu ardında bırakıp. Kurtulmak
istiyor kötü anılarından. Gidemediğinden aklında intihar sürekli.
Kollarını kaybetmiş, geleceğe dair rüyalar gören abisi Hengov'dan başka
kimsesi yok. Bir de yaşına bakmadan köyün kralı olmuş Uydu var tabi..
Kuruyor, düzenliyor, yönetiyor, tüm bunların arasında Agrin'e aşık
oluyor. Savaşın ortasında kendine, aşkın sorumluluğunu yüklüyor.
Lakabı Uydu, görevleri çok. Savaşın televizyondan takip edilmesi için
uyduyu kurmak, tüm çocukların başına geçip tarladaki mayınları
temizleyerek para kazanmak-kazandırmak, birkaç kelime bildiği
İngilizcesi ile savaş tercümanlığı yapmak. Kısacası tüm köyü çekip
çevirmek. Bazen gaz maskesi dağıtır, bazen hoparlörden savaş zamanını
söyleyip tüm halkı tepede toplar, bazense silah pazarlığı yapıp
çocukları savaşa hazırlar. Her yerde o vardır, her kural ondan çıkar.
Kayda değer öyle çok diyalog var ki sığdırmak mümkün değil. Tek başlarıyla anlam ifade etmiyor, bütün resme bakmanız gerekiyor.
Uydu mayının patlamasıyla sakatlanmıştır. Evinde uyurken haber gelir.
Saddam devrilmiş, Amerikalılar köye girmiştir. Uydu'nun küçük hayranı
Şirkooh elinde hediye ile gelir. "Saddam'ın kolu (yıkılan heykelinden
arta kalan), senin için. Çok önemli dediler, onu almak için tüm
mayınlarımı sattım". Uydu'ya sürekli sorduğu İngilizce kelimelerle
anlaşmıştır askerlerle. Şirkooh duygusal, Şirkooh iyi dost.
Bahman Ghobandi yine gülümseten sahneler serpiştirmiş filmin aralarına.
Duygu sömürüsü yapmadan çok şey anlatmış. Savaşın çocukları kolsuz,
bacaksız. Ama hep mutlu hep umutlu hep çocuk.
Çocuk olmaktan çıkıp, sırtındaki kabuğun ağırlığını taşıyamadığı için
özgürlüğüne kavuşamayan ama ruhunu özgürleştiren Agrin'le de başka bir
pencereden baktırmış.
Savaş, hem son hem başlangıç. Ölüm gibi.
0 yorum:
Yorum Gönder